Telefon
WhatsApp
İnstagram

Sosyal Medyada İfade Özgürlüğü

Hukuk alanındaki önemli makale, rapor ve bültenlere bu sayfadan ulaşabilirsiniz. Güncel yasal gelişmeleri ve uzman analizlerini inceleyin.

Sosyal Medyada İfade Özgürlüğü

Sosyal Medyada İfade Özgürlüğü

294 Görüntüleme 30 Haziran 2025, 08:27

İfade özgürlüğü, demokratik bir toplumun temel yapı taşlarından biridir. Ancak bu özgürlük sınırsız değildir; diğer temel hak ve özgürlüklerle, özellikle de kişilik hakkı ile dengelenmelidir. Günümüzde sosyal medya platformları, bireylerin düşüncelerini yaymakta başvurduğu en yaygın araçlardan biri hâline gelmiş, bu durum ifade özgürlüğü ve kişilik hakları arasındaki çatışmaları daha görünür kılmıştır. Bu çalışmada, sosyal medyada ifade özgürlüğü ile kişilik haklarının çatıştığı alanlar incelenecek, Türk hukuku ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararları ışığında bir denge arayışı ortaya konulacaktır.

1. İFADE ÖZGÜRLÜĞÜNÜN KAPSAMI VE SINIRLARI

Anayasa’nın 26. maddesi uyarınca herkes, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla açıklama ve yayma hakkına sahiptir. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (AİHS) 10. maddesi de ifade özgürlüğünü güvence altına alır. Ancak bu özgürlük, “başkalarının şöhret ve haklarının korunması” gibi meşru amaçlarla sınırlanabilir. AİHM içtihatlarına göre ifade özgürlüğü yalnızca hoş görülen ya da zararsız bulunan fikirler için değil, “şoke edici, sarsıcı ve rahatsız edici” görüşler için de geçerlidir. Ancak bu özgürlük, nefret söylemi, hakaret ve özel hayatın ihlali gibi alanlarda sınırlandırılabilir.

2. KİŞİLİK HAKLARININ KAPSAMI VE SOSYAL MEDYADA İHLAL ÖRNEKLERİ

Türk Medeni Kanunu’nun 24. maddesi, kişilik hakkının ihlal edilmesini yasaklamış ve ihlalin varlığında hakimden koruma talep etme imkânı sağlamıştır. Kişilik hakkı, bireyin şeref ve haysiyeti, özel hayatı, adı, fotoğrafı, kişisel verileri ve sosyal itibarını kapsar.

Sosyal medyada kişilik hakkı ihlalleri genellikle şu başlıklarda karşımıza çıkmaktadır:

  • Hakaret ve Küfür: Kişilerin onur, şeref ve saygınlığına yönelik saldırılar.
  • Asılsız İddialar ve İftira: Gerçek dışı içeriklerle kişiyi kamuoyu önünde küçük düşürme.
  • Mahremiyet İhlali: Kişinin özel yaşamına dair fotoğraf, yazışma ve bilgilerin izinsiz paylaşımı.
  • Kişisel Verilerin Yayılması: Ad-soyad, adres, telefon numarası gibi bilgilerin rızasız ifşası.

3. YARGI KARARLARI IŞIĞINDA DENGE ARAYIŞI

Türk yargısı ve AİHM kararlarında, ifade özgürlüğü ile kişilik hakkı arasındaki çatışma değerlendirilirken bazı kriterler esas alınmaktadır:

  • Kamu Yararı ve Güncellik: Paylaşılan içeriğin kamuoyunu ilgilendiren bir mesele olup olmadığı.
  • İfade Tarzı: Eleştiri sınırlarının aşılıp aşılmadığı, kullanılan dilin provoke edici veya aşağılayıcı olup olmadığı.
  • Gerçeklik ve Delil Durumu: İddiaların doğruluğunun ve kanıtlarla desteklenip desteklenmediği.

Yargıtay 4. Hukuk Dairesi’nin 2016/14024 E., 2019/1392 K. sayılı kararında, sosyal medyada hakaret içeren ifadeler nedeniyle kişilik haklarının ihlal edildiği, bu ihlalin tazminat sorumluluğu doğurduğu hüküm altına alınmıştır.

AİHM’in “Delfi AS v. Estonia” kararında, haber sitesinde yer alan nefret söylemi içeren yorumlardan sitenin sorumlu olduğu kabul edilmiştir. Bu karar, içerik sağlayıcıların da kişilik haklarının korunmasında sorumluluk taşıdığını göstermektedir.

4. HUKUKİ ÇÖZÜM YOLLARI

Kişilik hakkı ihlal edilen bireyler, hem hukuki hem de cezai yollara başvurabilirler:

  • TMK m. 24-25: İhlalin durdurulması, içeriklerin kaldırılması, tekzip ve manevi tazminat talepleri.
  • TCK m. 125 vd.: Sosyal medya üzerinden hakaret suçunun cezası.
  • KVKK m. 12 ve 18: Kişisel verilerin hukuka aykırı olarak paylaşılması halinde idari yaptırımlar.
  • İnternet Ortamında Yapılan Yayınların Düzenlenmesi Hakkında Kanun (5651): Erişim engeli ve içerik kaldırma talepleri.

5. SONUÇ

Sosyal medya, bireylerin ifade özgürlüğünü etkin biçimde kullanabildiği bir mecra olmakla birlikte, bu özgürlük kişilik haklarının ihlali sonucunu doğurduğunda hukuk düzeni bu çatışmayı dengeleme görevini üstlenmelidir. Yargının bu dengeyi kurarken Anayasa, AİHS ve ilgili mevzuat hükümleri ile AİHM ve Yargıtay içtihatlarını dikkate alması gerekir. İfade özgürlüğü, kişilik haklarını yok sayacak kadar geniş yorumlanmamalı; ancak kişilik hakkı da, eleştiri ve sorgulama alanını kısıtlayacak şekilde mutlaklaştırılmamalıdır.

T.C.Yargıtay 4. Hukuk Dairesi 26.12.2017 tarihli E. 2016/2955K. 2017/8684 sayılı kararı;

“…Dava, internet yoluyla kişilik haklarının ihlali sebebiyle manevi tazminat istemine ilişkindir. Mahkemece, davanın kısmen kabulüne karar verilmiş; hüküm, davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

Davacı vekili, ... TV'de 08/01/2015 tarihinde yayınlanan, davacılardan ...'ın sunucu, diğer davacı ... ile dava dışı ...ve dava dışı ... ...'nun konuk olduğu “... ” isimli programın yayınlandığı esnada davalı tarafından sosyal paylaşım ağı olan ... aracılığıyla davacıların programda konuştukları konularla ilgili paylaşım yapıldığını, davalının paylaşımları sebebiyle davacıların kişilik haklarının ihlal edildiğini belirterek uğradığı manevi zararın giderilmesi isteminde bulunmuştur.

Davalı vekili, davanın reddi gerektiğini savunmuştur.

Mahkemece, davalı hesabından yapılan "... TV adlı kanalda dört p... Türkiye Cumhuriyetinin Cumhurbaşkanına hakaret ediyor" şeklindeki paylaşımın eleştiri sınırı ötesine geçtiği, bu sebeple davacıların kişilik haklarına saldırıda bulunulduğu olduğu gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.

Matufiyet kelime anlamı olarak, "yöneliklik, yönelmiş olmaklık" olarak tarif edilmektedir. Özellikle kişilik haklarına saldırı sebebiyle tazminat istemini içeren davalarda söz konusu olan matufiyet şartı, açıkça kanunda yer almamakla birlikte, Yargıtay içtihatlarıyla hukukumuza girmiştir. Matufiyet şartı içtihatlarda adı, sanı, kimliği belli olmasa da ona yöneldiği konusunda kuşku bırakmayacak şekilde ithamlara, yönelimlere yer veren ifadeler olarak kabul edilmektedir.

Matufiyet yargısal kararlarda yayın ile şeref ve haysiyetine veya özel yaşamına dolayısıyla kişilik haklarına saldırıda bulunulduğunu iddia eden yönünden varlığı aranan önemli bir koşul olarak tarif edilmiş, matufiyetin varlığını kabul için o yayında veya konuşmada, ya kişinin adından açıkça söz edilmesi ya da konumunun, sıfatının gösterilmesi veya bunlardan söz edilmese dahi yayın içeriğinden bu kişinin amaçlandığı, sözlerin ona yönelik olduğunun anlaşılması veya anlaşılabilir olması şartları aranmıştır.

Hukuka aykırı eylemde bulunan kişi mağdurun ismini açıkça belirtmemiş veya isnat ettiği fiili üstü kapalı bir biçimde geçiştirmişse, isnadın mahiyetinde ve mağdurun şahsına matufiyetinde tereddüt edilmeyecek derecede karineler varsa, hem isim zikredilmiş, hem de hakaret vaki olmuş sayılır (Hukuk Genel Kurulu 16/09/2015 gün ve 2014/4-85 E 2015/1774 K- 07/07/2010 gün ve 2010/4-377 E 2010/365 K).

Bu ilke ve açıklamalar kapsamında; somut olayda, davalının sosyal paylaşım ağı ... hesabı üzerinden yazdığı ifadelerde, ortalama bir kişinin davalının sözlerini gördüğü anda sözlerin muhatabının davacılar olduğunu anlayamayacağı görülmüştür. Bu durumda davalının ifadelerinin davacılara matuf olmadığının kabulü gerekir.

O halde, internet yoluyla kişilik haklarına saldırıdan kaynaklanan manevi tazminat istemine dair davanın, matufiyet unsuru gerçekleşmediğinden reddine karar verilmesi gerekirken, yerinde olmayan gerekçeyle yazılı biçimde karar verilmiş olması usul ve yasaya uygun düşmediğinden kararın bozulması gerekmiştir….” şeklindedir.

🔍 Nasıl Yardımcı Olabiliriz?

Hukuki sorularınızın yanıtlarını aramak için aşağıdaki formu kullanın

Popüler Arama Konuları

En çok aranan hukuki konularımıza göz atın: